Welcome to Our Website

Yeşilçam’ın ‘burnunun ucundan kirpiğinin gölgesine kadar güzel’ kadın yıldızıydı: Oynadığı filmler bile onun gerçek hayatı kadar ağlatmadı kimseyi

Öylesine etkilerdi ki bu öyküler seyirciyi… Kavga sahnelerinde filmin esas çocuğu lehine tezahürat yapılır… Aşıklar ayrıldığında onlarla ağlanır, kavuştuğunda ise bu kez seyirci sevinç gözyaşları dökerdi…

Bir de bir zamanlar altın çağlarını yaşayan Yeşilçam sineması vardı. Aslında filmler renkli bile çekilemiyordu o dönemde. Perdeden yansıyan dünyada iki renk hakimdi: Siyah ve beyaz… Bazen de gri. Ama o dünya seyirci için öylesine renkliydi ki!

Kış aylarında kapalı salonlarda, yaz aylarında da büyük ya da küçük fark etmez kentlerde kurulan yazlık sinemalarda herkes iki saatliğine de olsa kendi hayatını unutur o filmlerde anlatılan büyülü dünyaların içine dalardı.

Tabii ki tıpkı bugün olduğu gibi o zamanlarda da o siyah beyaz filmlerin yıldızları vardı. Belki de kuşaklar boyu sinema seyircisinin hafızasında tıpkı perdedeki görüntülerde olduğu gibi kaldı o yıldızlar… Siyah- beyaz ama aynı zamanda çok renkli!

O zamanlar bugünkü gibi sosyal medya da olmadığından Yeşilçam filmlerinin yıldızları bir anlamda ulaşılmazdı….

Hayatları hakkında çok fazla bilgi sahibi olmak mümkün değildi. Ama aynı zamanda bir o kadar da yakındılar seyirciye. Çünkü bir setten diğerine koşarlar bir ay içinde birkaç filmde oynarlardı.

İşte o yıldızların çoğu artık bu dünyadaki serüvenlerini çoktan tamamladı. Bazıları da hayatta olsalar bile kameraların karşısından çekildi.

Ama hepsinin ortak bir özelliği var ki hiç unutulmadılar. Seyircinin hafızasındaki yerleri asla silinmedi.

Yeşilçam yıldızlarının öyle ilginç özellikleri var ki sadece onları sinemada izleyebilen kuşaklar değil sonra gelenler de onlardan ve filmlerinden çok iz taşıyor hafızalarında.

İşte bugün onlardan birini hatırlayalım istedik. Bir zamanlar, dönemin modasına göre taranmış saçları… İncecik topuklu ayakkabıları üzerinde dans eder gibi yürüyüşü, kabarık etekli elbiseleriyle bugün bile bazı kadınların giyim tarzını etkileyen biri bu.

BURNUNUN UCUNDAN KİRPİĞİNİN GÖLGESİNE… 
Bir zamanlar Yeşilçam’a güzelliği ve zarafetiyle damgasını vurmuş Küçük Hanımefendi… Evet, bildiniz Belgin Doruk!

Onun filmlere taş çıkaran hayat öyküsüne geçmeden önce yine bir dönemin ustalarından Zeki Müren’in Doruk’u nasıl tanımladığını hatırlayalım.

Çok sayıda filmde birlikte kamera karşısına geçtiği rol arkadaşını on yıllar boyu hafızalardan silinmeyen şu sözlerle tanımlamıştı Müren: “Burnunun ucundan kirpiğinin gölgesine kadar güzel.”

Yeşilçam’ın ilk büyük yıldızlarından biri olan Doruk, bu dünyadan gideli, tam 28 yıl oldu. Ama filmleriyle, o nazik gülümsemesiyle hafızalardan silindiğini söylemek zor! Bunun nedeni desadece oynadığı filmler değil; benzerine filmlerde bile zor rastlanacak hayat öyküsü. 

Türk sinemasının özellikle siyah- beyaz dönemine birçok filmiyle damgasını vuran Belgin Doruk, 1936 Ankara doğumlu.

1952’de henüz bir ortaokul öğrencisiyken Yıldız Dergisi ve İstanbul Film’in açtığı yarışmayı kazanarak sinemaya adım attı. Aynı yarışmayı Doruk’un uzun yıllar rol arkadaşlığı yaptığı Ayhan Işık ve Mahir Özerdem de kazanmıştı.

KAMERA KARŞISINDAKİ EN İYİ DOSTUNU ERKEN KAYBETTİ
Zaten Belgin Doruk da kendisi gibi yarışmayla sinemaya adım atan Aylan Işık’la kamera karşısında iyi bir ikili oluşturdu. Birlikte çevirdikleri ‘Küçük Hanımefendi’ serisi çok tutuldu. Melodramların ve duygusal güldürülerin değişmez oyuncusu oldu.

Işık ile ilk kez Öldüren Şehir filminde kamera karşısına geçen Doruk, yaptığı bir açıklamada, yakın dostluklarına ilişkin şu ifadeleri kullanmıştı:

“Yarışmadan sonra ben de Ayhan da 3 film yaptık. Dördüncü filmde buluştuk. Güzel bir filmdi. 1953 senesinden sonra kamera önünde 22 yıl beraberliğimiz oldu. Onun haricinde, ailece de çok iyi dost olduk. Biz bir sac ayağıydık. Ayhan, eşi, ben, Özdemir, Çolpan ve Sadri. Seyahatlerimiz oldu. Çok tatlı, acı anılarımız vardı. Yazık oldu. Her zaman düşünürüm. O kadar erken gitti ki. Niye gitti?”

ÖDÜLLER KAZANDI
Doruk, 1970’te yapılan 2. Adana Film Festivali’nde ‘Yuvanın Bekçileri’ filmiyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı.

Neriman Köksal, Kenan Pars, Muzaffer Tema ve Aziz Basmacı ile 1955’te “Ölüm Korkusu” filminde oynayan sanatçı, Zeki Müren’le başrolü paylaştığı “Son Beste”, 1957’de ise Turan Seyfioğlu ile başrol oynadığı “Çölde Bir İstanbul Kızı” filmlerinde rol aldı. Son Beste sinemada inanılmaz bir ilgi gördü.

O MİLYONLARIN ‘KÜÇÜK HANIMEFENDİ’Sİ’
Başarılı oyuncu, Nejat Saydam’ın yönettiği, sinemanın unutulmazları arasında yer alan 1961 yapımı “Küçük Hanımefendi” filminde başrolleri Ayhan Işık ve Sadri Alışık ile paylaştı.

Film, yılın en çok izlenen ve en beğenilen yapımlarından biri olup, çok olumlu eleştiriler alınca, aynı kadroyla 1962’de “Küçük Hanım Avrupa’da”, “Küçük Hanımın Kısmeti” ve 1970’te “Küçük Hanımın Şoförü” adlı devam filmleri çekildi.

Usta sanatçı Zeki Müren ile de birçok filmde rol alan Doruk, 1959’da “Kırık Plak”, 1961’de “Hep O Şarkı”, 1962’de “Bahçevan”, 1963’te “İstanbul Kaldırımları”, 1964’te ise “Hayat Bazen Tatlıdır” adlı yapımlarda oynadı.

ŞARKI SÖZLERİNİ UNUTUNCA SAHNE HAYALİ SUYA DÜŞTÜ
Çalkantılı bir özel hayat sürdürdü Doruk. Önce kendisinden 30 yaş büyük bir adama, ilk eşi Faruk Kenç’e aşık olup evlendi. Bu evlilikten bir kızı oldu.

Sonra da ikinci evliliğini Özdemir Birsel ile 1961’de ikinci evliliğini yaptı. Oğlu Aydın, 1967’de dünyaya geldi. İkinci eşinde de aradığı mutluluğu yakalayamadı Belgin Doruk.

Eşinin iş gereği sık sık seyahate çıkması yüzünden kendisini kopkoyu bir yalnızlığın içinde buldu. Doruk 1970’li yılların başında dönemin en ünlü gazinosu Çakıl’da sahneye çıkmaya da hazırlanmış. Ama söyleyeceği şarkının sözlerini unutunca bu hayali de suya düştü.

YALNIZLIK EN YAKIN DOSTU OLDU
Yaşadığı sıkıntılar hem sağlığını bozdu hem de kilo almasına neden oldu. 70’li yıllarda Ortaköy Şifa Yurdu’nda bir süre tedavi gördü. Ama kilo vermek için kullandığı haplar ona büyük zarar verdi.

Hafızası iyice zayıfladı, bazı sözcükleri hatırlayamaz oldu. 

Yaşadığı güçlüklerin etkisiyle aldığı fazla kilolardan kurtulmak için amfetaminli ilaçlar kullandı. Ama bu ilaçlar sinir sistemini alt üst etti. Daha fazla kilo almaya başladı.

Sonradan “dostum oldu” dediği yalnızlığı fazla uzun sürmedi Doruk’un. 26 Mart 1995’te hayata gözlerini yumdu. Geride eski İstanbul’un Arnavut kaldırımı sokaklarındaki topuk sesleri ve çoğu siyah- beyaz filmleri kaldı.

YILLAR SONRA YİNE TRAJİK BİR OLAYLA GÜNDEME GELDİ:Ölümünün üzerinden yıllar geçtikten sonra Doruk bu kez başka bir trajik olayla gündeme geldi. Oğlu Aydın Birsel, 54 yaşında, yani çok da ileri olmayan bir yaşta Bursa’daki evinin ölünde cansız halde bulundu. Vasiyeti üzerine de annesinin mezarına onun yanına gömüldü. Böylece bir dönemin ünlü Yeşilçam yıldızı ile oğlu, trajik bir şekilde sonsuzlukta buluşmuş oldu.

?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir